7 Mayıs 2022 Cumartesi

 Bu gün 6 Mayıs,

Bu gün, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın dövüşerek güneşe gömüldükleri günün yıl dönümündeyiz. Bu gün tıpkı o günkü gibi, karanlık bir çağ, etrafımız ateş çemberi. Ülke ateş topuna dönmüş, sağa dönsek suç, sola dönsek günah sayılıyor.
Bir yanımız hapishane, diğer yanımız cehennem. Hiç birinden de korkmuyoruz. O günkü heyecanı bu gün de yaşıyoruz. Hala alnımız ak, başımız dik bu karanlık çağa karşı direniyoruz, geçit vermeyeceğiz.
Hani insanlık sürekli daha iyiye, daha güzele ve daha mutlu bir çağa doğru ilerleyecekti? Hani dünyada savaşların olmadığı, sömürgeciliğin kalktığı, açlığın, sefaletin, yoksulluğun silindiği bir yeryüzü cenneti kuracaktık? Hani bilim, felsefe, siyaset ve sanat büyük insanlığın düşlerini uzak yıldızlara taşıyacaktık? Hani “Kendi kendimizle yarıştaydık, ya ölü yıldızlara hayatı götürecek, ya dünyamıza inecekti ölüm.” Hani “zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayanlar” bir gün nasırlı elleriyle toprağa yaslanıp doğrulacak ve bütün sorunlar çözülecekti? Olurdu oluyordu, olacaktı ama olduramadık, bu seferlik başaramadık!
Olsun, ilk yenilgimiz değil ki, sonuncusu olsun!
Henüz umudumuzu yitirmiş değiliz, sürekli yenilsek de, sürekli katledilsek de hâlâ gelecekle ilgili umut var diyoruz, umudu tüketmiş değiliz!
“Mesele esir düşmekte değil, mesele teslim olmamakta” şimdi karanlık bir çağın içinden korku tünelindeymişçesine geçerken, gücümüzün her şeyi değiştirmeye yetmediğini de bilerek ne yapacağız şimdi?
Her şeyden vaz mı geçeceğiz? Bu saçma kötülüğe teslim mi olacağız?
Özgürlüğe, umuda, kapısını çaldığımız büyük hasrete kötülük yağarken, Faşist yıkımın arifesindeyken bavulumuzu toplayıp “başka bir ülkeye” mi göçeceğiz?
Doğduğumuz, büyüdüğümüz ilk adımlarımızı attığımız bu toprakları, bu kentleri bu köyleri, bu dağları, bu yaylaları, bu sokağı, bu ağaçları, bu meydanları, bu denizi, bu gökyüzünü; özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin ve barışın ülkesi haline getirmek için çaba sarf etmek dururken, meydanı karanlık güçlere mi bırakacağız. Hayır, hiçbir yere gitmiyoruz, hiçbir yere göçmeyeceğiz. Bizi ortaçağ karanlığına, Arap gericiliğine götüren bir güce dur diyeceğiz, birlikte bu güce karşı dik duracağız. Ya da birlikte yok olup gideceğiz.
Her şeye rağmen kesinlikle şu gerçek bilinmelidir ki, tarihin çarkı daima ileriye doğru döner. Tarihin çarkını geriye doğru işletemeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Belki çarkın dişleri arasında kimimiz ezileceğiz, kimimiz yok olup gideceğiz, adımız sanımız bilinmeyecektir. Ama tarihin çarkı daima ileriye doğru dönecek ve biz gücümüzü tarihin daima ileriye doğru dönen çarkından alırız.
Kuşkunuz olmasın, gün gelir zorbalar gider, nefret biter, diktatörler de gider, yeter ki bu zorbalığa karşı dik durmasını bilelim, bu diktatörlüğe karşı kararlığımızı sürdürelim. Devrimcilerin amacı ufku görmek değil, ufkun gerisini görmek, ona göre tavır almaktır. Mesele kaleyi kuşatmak değil. Mesele kaleyi kurtarmaktır, günü kurtarmak değil, yarını görmek ona göre duruş sergilemektir.
Eğer; hak haksızlıktan yüce, sevgi nefretten üstün, Aydınlık karanlıktan güçlüyse, Çaresi yok Reis biz kazanacağız. Ölenler dövüşerek öldüler, güneş gömüldüler, Akın var güneşe akın! Güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın! Haydi Eyvallah!
İbrahim Çolak, Gülay Karaman ve 72 diğer kişi
11 Yorum
1 Paylaşım
Beğen
Yorum Yap
Paylaş

Hiç yorum yok: