ANAMLI YILLAR
Sevgili
anacığım bugün 20 Aralık, senin ölümünün 13.
Maraş katliamının 44. Yıldönümüdür. Seni unutmadığım gibi Maraş
katliamını yapanları onları aklayanları da unutmayacağız. Biz biliyoruz ki,
Maraş Katliam süreci 1969 yılında Kayseri’de 800 öğretmenin yakılmak
istenmesiyle başlamıştı.
1969 yılında Kayseri’de 800 Öğretmenin yakıldığı haberini duyduğun an
yıkılmış, yüz üstü yere kapaklanmıştın. Yakıldığını sandığın sekiz yüz
öğretmenin içinde ben de vardım. Altından yer mi kaydı, gözlerin mi karardı,
başın mı döndü, kalp çarpıntısı mı oldu bilemem! Ama yere düşmene, yüreğine ateş
düşmesine yine ben sebep olmuştum. Benim için nice acılara katlanmadın ki, bu
acıya da katlanmayasın?
Zaman çok çabuk geçiyor. Kimseyi dinlemiyor zaman… Akıyor
da akıyor… Su gibi akıyor, rüzgâr gibi esip geçiyor, yüzümüzü yalayıp geçiyor.
Avuçlarımızın içinden akıp geçiyor, ölümlü bedenlerimiz üzerinden akıyor…
Yıpratıyor yakıp yıkıp geçiyor… Sultan Süleyman olsan bile dinlemiyor seni… Bir
yandan insanlığı sağıyor, hakikati sağıyor, akla karayı ayırmadan akıp gidiyor.
Kimilerini çöp sepetine kilitliyor, ihanetler hanesine atıyor; kimilerini de
övünç hanesine unutulmayacak anılara yazıyor. İşte herkesin unuttuğu benim, bir de senin hiç unutamadığın 7-9 Temmuz
1969 yılında Türkiye Öğretmenler Sendikası TÖS ’ün Kayseri Kongresinde bizi
yakmaya çalışan Kayserililerin olayını bir kez daha anımsayalım.
Bin minibüs dolusu öğretmenle Malatya’dan yola çıkmıştık. Çok
eğlenceli bir yolculuktan sonra Kayseri’ye vardık. Bir otele yerleştik.
Kimimiz dinlendik, kimimiz Kayseri'yi tanımak için çarşıyı pazarı
dolaşmaya çıktık. İlk gözümüze çarpan bir gazete manşeti olmuştu. O gün Kayseri'de
bulunan AP ( Adalet Partisi) milletvekili Mehmet Ateşoğlu, Milliyet gazetesinin
manşetinde şu sözleri yer alıyordu:
"Moskof uşaklarını
köpek gibi geberteceğiz."
Perşembenin
gelişi çarşambadan belli olur diyorlardı. Başımıza nelerin geleceğini o gün gazeteyi
okuyunca öğrendik ama umursamadık serde delikanlılık vardı. Gelecekleri varsa
görecekleri de var diyerek pek hiç ciddiye almadık. Tip Tip insanların gruplar
halinde, hain bakışlarla bizi izlediklerini fark edince, hiçbir şey
olmayacakmış gibi otelimize çekildik, yattık uyuduk, ertesi sabah Türkiye
Öğretmenler Sendikası (TÖS)üyeleri 800 öğretmen ve davetlilerden oluşan
aydın ilerici kimseler, gazeteciler, okuryazarlar Kayseri’de toplanmıştık.
Kayseri’de
de Mehmet Ateşoğlu’nun önderliğinde şeriatçılar, devletin gizli güçleri
elbirliği ederek ayrı bir hazırlık içinde olduklarını duyuyorduk.
Bu
hazırlıklar bir günlük hazırlıklar değildi elbette. Haziran ayından itibaren başlamışlardı. Yerel
basında TÖS aleyhinde uyduruk, yalan yanlış yazılar, haberler çıkmaya başlamış,
tıpkı 1992 Sivas'ta yaptıkları gibi, tıpkı 1969 Kahramanmaraş’ta, Tıpkı Çorumda
yaptıkları gibi… Camilere bomba atmayı provokasyonunu kullanacaklardı. TÖS
Genel Kurulu’na bir hafta kala, Adalet Partisi Milletvekili Mehmet Ateşoğlu,
“Moskof uşaklarını
köpek gibi geberteceğiz!” diye açıklama yapmış ve bu açıklamayı Milliyet Gazetesi
sürmanşet olarak yayınlamıştı.
Bu açıklamadan hemen sonra, Kayseri’de, “Komünistler Moskova’ya! Kayseri
komünistlere mezar olacak!” başlıklı bir bildiri yayınlanmıştı. TÖS Şubesi
ve Genel Merkez bu bildiriyi yayınlayanlar hakkında, Kayseri Cumhuriyet Savcılığına
suç duyurusunda bulunmuş. Kayseri Vilayet Makamına, Kayseri Emniyet
Müdürlüğü’ne önlem alınması için başvuruda bulunmuş ama o gün zanlılar hakkında
hiçbir şey yapılmamıştı.
6 Temmuz, gece saat tam 22.00 olmuştu. Bir anda elektrikler
kesildi! Kayseri karanlığa gömüldü. Hemen arkasından çok şiddetli bir patlama
oldu! Bütün öğretmenlerin yürekleri ağızlarına geldi! Fakir Baykurt, patlamayı
duyar duymaz ayağa kalktı!
“Arkadaşlar bunda bir iş var! Kayseri yeni bir Menemen
olabilir!” dedi.
Kısa
bir süre sonra elektrikler yeniden yandı. Bütün delegeler, soran gözlerle
birbirine bakıyor, merakla artık sadece patlamaları konuşuyordu. Her zaman
yaptıkları gibi yine cami olayını tezgâhladılar. Karanlıkta iki cami ve imam
hatip okulu bombalanmıştı! Bir anda Kayseri’nin her yerine “Komünistler
camileri bombaladı!” yalanı yayılıverdi!
Öğretmenler
büyük bir tertiple karşı karşıyaydılar. Genel Başkan Fakir Baykurt, Kayseri
Vilayet Makamına, Ankara’daki devlet sorumlularına ulaşmaya çalışıyordu. Ama
Kayseri Valisi yerinde yoktu! O gece biz öğretmenlerin gözlerine uyku girmedi!
Öğretmenler sabah erkenden kalkarak bir arada toplanmaya
başladılar. Fakir Baykurt, güvenlik sorumlusu delegelerin Alemdar Sineması’nı
aramasını rica etti. Hayret! Koltukların altına, sahnenin görülmez köşelerine,
kulise, benzin şişeleri gizlenmişti! Yönetim Kurulu, hemen durumu
değerlendirdi. Fakir Baykurt,
“Arkadaşlar bu adamlar bizi yakmak istiyorlar! Salon ve
giriş çıkışlar tutulsun! Arama yapılsın! Biz de devletin Kayseri’deki
sorumlularına, yöneticilerine haber verelim!” talimatını verdi.
Gerekenler yapıldı. 800 öğretmen dikkatlice salona alındı.
Kanun gereğince genel kurulu devlet adına izlemesi gereken Hükümet Komiseri
yerini almıştı. TÖS Genel Kurulu İstiklal Marşı’nın söylenmesi ile başlıyordu.
Marşı gür sesleriyle söyleyen delegeler yerlerine oturdu. Genel Başkan Fakir
Baykurt, konuşmasını yapmak üzere sahneye çıktı. Daha iki üç cümle söylemişti
ki, dışarıdan atılan ilk benzin şişesi pencere camını kırarak içeri düştü ve
ateş aldı! Dışarıdan “Komünistler Moskova’ya! Allah-ü Ekber! Komünistlere
ölüm!” sesleri geliyordu.
Yangın başlıyor!
Öğretmenler her şeyi düşünmüş, ama yakılacaklarını
akıllarına getirmemişlerdi! Barbarlığın bu kadar vahşileşeceğini
beklemiyorlardı!
Patlayan benzin şişesi sönmeden ardı ardına birkaç şişe
daha geldi. Birini söndürmeden diğeri geliyordu. Bir anda koltukları
tutuşturdu! Sinema yanıyordu! Ama ucu alevli şişeler yağmur gibi içeri
atılıyordu.
Fakir Baykurt, “Perde!” dedi.
Onlarca öğretmen sahneye fırladı, sinema perdesini yere
indirdi.
Yangını söndürmeye başladılar. Sinema perdesiyle ilk ateş
söndürüldü.
“Pencereleri tutun!”
Hükümet komiseri o karmaşıklıkta ortalıktan kaybolmuştu.
Derhal bir merdiven bulundu. Pencereyi örtmek için
uzanıldığında, dışarıdan merdivenle pencereye çıkmış bir Kur’an Kursu hocası
elindeki benzin şişesini atmak isterken yakalandı ve salona çekildi. Esir alındı!
Öğretmenlerde tek bir silah yoktu! Tebeşir tutan elleriyle, dışarıdan atılan
benzin şişelerini havada yakalayıp, atanların üstüne geri atıyorlardıu. Bazı
öğretmenlerin elleri yandı. Yüzlerce Kur’an Kursu ve İmam Hatip Okulu öğrencisi
Alemdar Sineması’nı sarmış, öğretmenlerini diri diri yakmak için tekbir
getiriyordu. Yüzlerce kişi, gözünü kan bürümüş barbar, Alemdar Sineması’na
doğru, tekbir getiriyor, “Komünistlere ölüm!” sloganları atıyorlar içeri ye de
yağmur gibi taşlar atılıyordu. Bu tür
eylemleri ilk kez görüyordum. Ne yapacağımı nasıl davranacağımı bilmiyordum.
Bir süre etrafımda olan bitenlere bakarak ben de onlar gibi davranmaya
başladım. Dışarıda benzin şişesini atanları, bazen yere düşemeden havada
kapıyor, ayni şişeyi geldiği yere fırlatıyordum. Yağmur gibi gelen taşları yerden
kapıp, pencereden ya da açık kapıdan geldiği yere fırlatıyordum.
İnsanlıktan
çıkmış bir güruh, tekbir getiriyor, Allah adına insan yakmaya gelmişlerdi. Aynı saldırganlar, sokakta yakaladıkları bir
bayan öğretmeni çırılçıplak soydukları, bir faytona bindirerek ortalıktan
dolaştırdıklarını sonradan öğrendik. Bunlar kendilerini Müslüman sayan
Peygamber ahlakının savunan insanlardı. Bu barbarlık Türkiye’nin ortasında Kayseri’de en
koyu Müslümanlığı yaşandığı bir kentte oluyordu. Hükümet yetkililerinden ses
seda yoktu.
Genel
Kurul Salonu’nu korumakla görevlendirilmiş polisler bir anda ortalıktan kaybolmuşlardı.
Ortalıkta ne bir polis, ne de bir
emniyet görevlisi vardı. Tam bir ölüm kalım savaşı veriyorduk! Fakir Baykurt
perdeyle birlikte sahneden atlayıp yangını söndürmeye çalışırken ceketi bir
çiviye takıldı, ceketin arka dikişi boydan boya söküldü! Fakir Baykurt’un eşi
Muzaffer Hanım, şok geçirmiş, Fakir’ini kurtarmaya çalışıyordu. Ceketin boydan
boya yırtıldığını görünce hemen çantasından iğne iplik çıkararak yırtılan
ceketi dikiverdi.
Bu
hengâme arasında Fakir Baykurt Kayseri’yi, iyi tanıyan, şube yönetim kurulundan
iki arkadaşını yanına aldı. “Arkadaşlar, ben vilayete gideceğim! Siz yangını
söndürmeye bakın!” dedi.
800 öğretmen, Anadolu’nun en güzel, en fedakâr, en
yurtsever evlatları yürek yüreğe vermiş, tek bir akıl, tek yumruk olmuş, bu
barbarlarla göğüs göğse kavga ediyor bir yandan da yangını söndürüyor, gelen
taşlarla kendilerini savunuyorlar, hayatta kalmaya çalışıyordu.
Bir
ara dışarı baktığımızda, İki tabur asker gelmiş, sıra sıra dizilmiş, önlerinden
tekbir getirerek öğretmenleri yakmaya gelenleri seyrediyor, başlarındaki
yüzbaşı üstten gelecek emri bekliyormuş. Kayseri halkı kapılarını kapatmakla yetinmemiş,
elleriyle yüzlerini gözlerini kapatmış suskunluk içinde yakılmamızı
bekliyordu.
Fakir Baykurt, iki arkadaşıyla birlikte sinema salonunun
yangın çıkış kapısından dikkatlice çıktı. Başında her zamanki köylü şapkası
vardı. Şapkanın kangalını öne eğdi. Önce vilayete vardılar. Vali yerinde yoktu!
“Askerlerin yanına gidelim!” demiş.
“Tekbirrrr! Allah-ü Ekber! Komünistlere ölüm!” diyenlerin
arasından yakayı ele vermeden geçerek yüzbaşının yanına varmış.
Fakir Baykurt her zamanki sakin üslubu ve kendinden emin
olarak,
“Yüzbaşım, gericiler, Menemen’de Kubilay’ın başını kesenler
şimdi 800 öğretmeni, 800 vatan evladını yakmak istiyor! Alemdar Sineması’nda
izinli, yasal bir genel kurulumuz var, Salonda bulunan 800 öğretmen yanmak
üzeredir. Derhal askerinize emir verin! Tek güvencemiz sizsiniz!”
“Ben emir veremem! ”demiş Yüzbaşı
“O halde Genel Başkan olarak, ben emir veriyorum! Asker
süngüyü taksın ve öğretmenleri yanmadan kurtarsın!”
Düşünmeye,
tartışmaya zaman yoktu! Dakikalar öğretmenleri ölüme götürüyordu.
Yüzbaşı
emir verdi!
“Süngü
tak!”
Süngülü askerler, sert adımlarla saldırganların arasına
girdi. Bazıları askere direnmek istedi! Yüzbaşı tabancasını havaya kaldırdı.
Bir şarjör boşattı! İlk kaçanlar Kur’an kursu ve imam hatip okulu öğrencileri olmuştu.
Hava sıcaktı! Kaçanların ayakları, toz kaldırmış, ortalığı pis bir toz bulutu
ve genizleri yakan bir yanık kokusu kaplamıştı.
Askerler,
öğretmenlerini kurtarmak için sinemaya giden yolları kesti ve etrafını çembere
aldı.
Fakir
Baykurt bu davranışından dolayı yüzbaşıya teşekkür etti, gittiği
yollardan geri geldi. Sinemanın ön kapısından içeri girdi. Öğretmenler
canlarını kurtarmış olmanın heyecanı içindeydiler. Kimileri askerleri
alkışladı, esir aldıkları Kur’an kursu öğretmenini yüzbaşıya teslim ettiler.
Fakir
Baykurt, sahneye çıktı! Gözleri çakmak çakmaktı! Bir anda alkış başladı.
Öğretmenler canlarını kurtarmış olmanın sevinciyle, geleceğe olan umutlarıyla
alkışlıyordu.
Fakir
Baykurt, “Lütfen susun!” işareti yaptı. Öğretmenler sustu! Salonda çıt yoktu!
“Sevgili Arkadaşlarım! Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın
değerli, yiğit delegeleri! Hepinize, hepimize geçmiş olsun! Menemen’de
Kubilay’ın kafasını kesip kanını içenlerin ardılları bugün bizi yakmak
istediler. Cesaretle, paniğe kapılmadan ateşi söndürdünüz! Bu bize bir ders
olsun! Sevgili Arkadaşlarım! Bu koşullarda genel kurula burada devam etme
olanağımız kalmamıştır. Genel Kurulu burada kapatıyorum. Yaralıların
yaraları sarılsın! Sizler de bir nefes alın! Yönetim Kurulu hemen toplanacak ve
gerekli kararları alacaktır.” dedi.
TÖS Merkez Yönetim Kurulu, Genel Kurulun Ankara’da Siyasal
Bilgiler Fakültesi Konferans Salonu’nda yapılmasına karar verdi. Tüm delegeler,
genel kurulu izlemeye gelenler, davetliler askeri araçlara bindirildi. Silahlı
askerlerin koruması altında Ankara’ya doğru yola çıkıldı. Kayseri olayları
çoktan Ankara’da ve tüm Türkiye’de duyulmuştu.
Orta
Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe ve Ankara Üniversitesi devrimci
öğrencileri, öğretim üyeleri, yakılmak istenen öğretmenlerini karşılamak için
yollara dökülmüşlerdi. Siyasal Bilgiler Fakültesi, öyle bir gün, öyle bir
heyecan daha görmemişti. Öğretmenler alkışlarla, marşlarla, çiçeklerle
karşılandı. TÖS Genel Kurulu, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin büyük salonunda
yeniden toplandı. Devrimdi, öğrenciler güvenliği üstlenmiş, etrafta kuş
uçurtmuyorlardı.
800 öğretmeni yakmak isteyen hangi karanlık güçtü acaba? Bu
karanlık güç ya da güçler neden, hangi amaçla öğretmenleri diri diri yakmak
istemişti? Bu barbarlığa kimler alet olmuştu? Kur’an kursu ve imam hatip okulu
öğrencilerini kimler ayaklandırıp ellerine benzin şişelerini vermişti? Kayseri
halkı neden gözlerini, kulaklarını ve ağzını gözünü kapamış, öğretmenleri
yakmak isteyenlere “dur” dememişti? Öğretmenlerin kurtarmaya, aydınlatmaya çalıştığı
halk, bu halk değil miydi? Geçmişte de komşusu ölüme götürülürken susan,
görmezlikten gelen halk, gene bu halk değil miydi?
Bu olay o gün aydınlatılmış olsaydı, Maraş, Çorum
katliamları, Sivas Madımak Oteli katliamı belki olmayacaktı. Kayseri yangınını
tertipleyenler bir insanlık suçu işlemişlerdir. İnsanlık suçlarında zaman aşımı
olmazdı. Bu nedenle bu olay yeniden ele alınmalı, insanlık suçu işleyenler
ortaya çıkarılmalı, yasal işlemler yapılmalıdır diyoruz.
Ertesi
gün önce Malatya’ya oradan köye döndüm. Köye döndüğümü görenler hemen haberi
anama iletmişlerdi. Anam yataktan doğrulmuş, dam başına çıkmış, gelişimi dört
gözle bekliyordu. Eve yaklaştığımı gördüğü an koşa koşa gelip
“Bu günleri gösteren Allah’a bin kere şükürler olsun”
ağlayarak boynuma sarıldı. Meğer anam bir gün önce “Hasan’ımı yakmışlar” diyerek yüzünü gözünü
paralamış yatak yorgan yatıyormuş.
“Ne bileyim oğul” dedi Anam, Kapının önünü
süpürüyordum. Dışarıda birileri geldi. Eme
hala dedi, “duydun mu? Kayseri'ye
giden öğretmenleri yakmışlar” deyince aklım başımdan gitti, kalbim çarptı, gözlerim karardı başım döndü, sanki altımdan
yer kaydı olduğu gibi yere düşmüşüm. Meğer o haberi bana veren de olayı Akçadağ’da
gazete okuyan birinden duymuş. Gazetede bir haber varmış Kayseri’de 800
öğretmeni yakmışlar diye yazıyormuş.
İşte yüreğini bir
kıvılcımla yine ben tutuşturmuştum. Bugün ölümünün on üçüncü yıl dönümü,
çektiğin acılar yetmiyormuş gibi, acılarına yine bir acıyla ciğerinin yanmasına
ben sebep olmuştum. Bilmem ben affedecek
misin sevgili anacığım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder