20 Aralık 2022 Salı

 

ANAMLI YILLAR 

Sevgili anacığım bugün 20 Aralık, senin ölümünün 13.  Maraş katliamının 44. Yıldönümüdür. Seni unutmadığım gibi Maraş katliamını yapanları onları aklayanları da unutmayacağız. Biz biliyoruz ki, Maraş Katliam süreci 1969 yılında Kayseri’de 800 öğretmenin yakılmak istenmesiyle başlamıştı.

  1969 yılında  Kayseri’de 800 Öğretmenin yakıldığı haberini duyduğun an yıkılmış, yüz üstü yere kapaklanmıştın. Yakıldığını sandığın sekiz yüz öğretmenin içinde ben de vardım. Altından yer mi kaydı, gözlerin mi karardı, başın mı döndü, kalp çarpıntısı mı oldu bilemem! Ama yere düşmene, yüreğine ateş düşmesine yine ben sebep olmuştum. Benim için nice acılara katlanmadın ki, bu acıya da katlanmayasın?   

Zaman çok çabuk geçiyor. Kimseyi dinlemiyor zaman… Akıyor da akıyor… Su gibi akıyor, rüzgâr gibi esip geçiyor, yüzümüzü yalayıp geçiyor. Avuçlarımızın içinden akıp geçiyor, ölümlü bedenlerimiz üzerinden akıyor… Yıpratıyor yakıp yıkıp geçiyor… Sultan Süleyman olsan bile dinlemiyor seni… Bir yandan insanlığı sağıyor, hakikati sağıyor, akla karayı ayırmadan akıp gidiyor. Kimilerini çöp sepetine kilitliyor, ihanetler hanesine atıyor; kimilerini de övünç hanesine unutulmayacak anılara yazıyor. İşte herkesin unuttuğu benim,  bir de senin hiç unutamadığın  7-9 Temmuz 1969 yılında Türkiye Öğretmenler Sendikası TÖS ’ün Kayseri Kongresinde bizi yakmaya çalışan Kayserililerin olayını bir kez daha anımsayalım. 

Bin minibüs dolusu öğretmenle Malatya’dan yola çıkmıştık. Çok eğlenceli bir yolculuktan sonra  Kayseri’ye vardık. Bir otele yerleştik. Kimimiz dinlendik, kimimiz Kayseri'yi tanımak için  çarşıyı pazarı dolaşmaya çıktık. İlk gözümüze çarpan bir gazete manşeti olmuştu. O gün Kayseri'de bulunan AP ( Adalet Partisi) milletvekili Mehmet Ateşoğlu, Milliyet gazetesinin manşetinde şu sözleri yer alıyordu:

"Moskof uşaklarını köpek gibi geberteceğiz."

         Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur diyorlardı. Başımıza nelerin geleceğini o gün gazeteyi okuyunca öğrendik ama umursamadık serde delikanlılık vardı. Gelecekleri varsa görecekleri de var diyerek pek hiç ciddiye almadık. Tip Tip insanların gruplar halinde, hain bakışlarla bizi izlediklerini fark edince, hiçbir şey olmayacakmış gibi otelimize çekildik, yattık uyuduk, ertesi sabah  Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)üyeleri 800 öğretmen ve davetlilerden oluşan  aydın ilerici kimseler, gazeteciler, okuryazarlar Kayseri’de toplanmıştık.

         Kayseri’de de Mehmet Ateşoğlu’nun önderliğinde  şeriatçılar, devletin gizli güçleri elbirliği ederek  ayrı bir hazırlık içinde olduklarını duyuyorduk. 

Bu hazırlıklar bir günlük hazırlıklar değildi elbette.  Haziran ayından itibaren başlamışlardı. Yerel basında TÖS aleyhinde uyduruk, yalan yanlış yazılar, haberler çıkmaya başlamış, tıpkı 1992 Sivas'ta yaptıkları gibi, tıpkı 1969 Kahramanmaraş’ta, Tıpkı Çorumda yaptıkları gibi… Camilere bomba atmayı provokasyonunu kullanacaklardı. TÖS Genel Kurulu’na bir hafta kala, Adalet Partisi Milletvekili Mehmet Ateşoğlu,

“Moskof uşaklarını köpek gibi geberteceğiz!” diye açıklama yapmış ve bu açıklamayı Milliyet Gazetesi sürmanşet olarak yayınlamıştı.

Bu açıklamadan hemen sonra, Kayseri’de, “Komünistler Moskova’ya! Kayseri komünistlere mezar olacak!” başlıklı bir bildiri yayınlanmıştı. TÖS Şubesi ve Genel Merkez bu bildiriyi yayınlayanlar hakkında, Kayseri Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuş. Kayseri Vilayet Makamına, Kayseri Emniyet Müdürlüğü’ne önlem alınması için başvuruda bulunmuş ama o gün zanlılar hakkında hiçbir şey yapılmamıştı.

6 Temmuz, gece saat tam 22.00 olmuştu. Bir anda elektrikler kesildi! Kayseri karanlığa gömüldü. Hemen arkasından çok şiddetli bir patlama oldu! Bütün öğretmenlerin yürekleri ağızlarına geldi! Fakir Baykurt, patlamayı duyar duymaz ayağa kalktı!

“Arkadaşlar bunda bir iş var! Kayseri yeni bir Menemen olabilir!” dedi.

Kısa bir süre sonra elektrikler yeniden yandı. Bütün delegeler, soran gözlerle birbirine bakıyor, merakla artık sadece patlamaları konuşuyordu. Her zaman yaptıkları gibi yine cami olayını tezgâhladılar. Karanlıkta iki cami ve imam hatip okulu bombalanmıştı! Bir anda Kayseri’nin her yerine “Komünistler camileri bombaladı!” yalanı yayılıverdi!

Öğretmenler büyük bir tertiple karşı karşıyaydılar. Genel Başkan Fakir Baykurt, Kayseri Vilayet Makamına, Ankara’daki devlet sorumlularına ulaşmaya çalışıyordu. Ama Kayseri Valisi yerinde yoktu! O gece biz öğretmenlerin gözlerine uyku girmedi! 

Öğretmenler sabah erkenden kalkarak bir arada toplanmaya başladılar. Fakir Baykurt, güvenlik sorumlusu delegelerin Alemdar Sineması’nı aramasını rica etti. Hayret! Koltukların altına, sahnenin görülmez köşelerine, kulise, benzin şişeleri gizlenmişti! Yönetim Kurulu, hemen durumu değerlendirdi. Fakir Baykurt,

“Arkadaşlar bu adamlar bizi yakmak istiyorlar! Salon ve giriş çıkışlar tutulsun! Arama yapılsın! Biz de devletin Kayseri’deki sorumlularına, yöneticilerine haber verelim!” talimatını verdi.

Gerekenler yapıldı. 800 öğretmen dikkatlice salona alındı. Kanun gereğince genel kurulu devlet adına izlemesi gereken Hükümet Komiseri yerini almıştı. TÖS Genel Kurulu İstiklal Marşı’nın söylenmesi ile başlıyordu. Marşı gür sesleriyle söyleyen delegeler yerlerine oturdu. Genel Başkan Fakir Baykurt, konuşmasını yapmak üzere sahneye çıktı. Daha iki üç cümle söylemişti ki, dışarıdan atılan ilk benzin şişesi pencere camını kırarak içeri düştü ve ateş aldı! Dışarıdan “Komünistler Moskova’ya! Allah-ü Ekber! Komünistlere ölüm!” sesleri geliyordu.

Yangın başlıyor!

Öğretmenler her şeyi düşünmüş, ama yakılacaklarını akıllarına getirmemişlerdi! Barbarlığın bu kadar vahşileşeceğini beklemiyorlardı!

Patlayan benzin şişesi sönmeden ardı ardına birkaç şişe daha geldi. Birini söndürmeden diğeri geliyordu. Bir anda koltukları tutuşturdu! Sinema yanıyordu! Ama ucu alevli şişeler yağmur gibi içeri atılıyordu.

Fakir Baykurt, “Perde!” dedi.

Onlarca öğretmen sahneye fırladı, sinema perdesini yere indirdi.

Yangını söndürmeye başladılar. Sinema perdesiyle ilk ateş söndürüldü.

“Pencereleri tutun!”

Hükümet komiseri o karmaşıklıkta ortalıktan kaybolmuştu.

Derhal bir merdiven bulundu. Pencereyi örtmek için uzanıldığında, dışarıdan merdivenle pencereye çıkmış bir Kur’an Kursu hocası elindeki benzin şişesini atmak isterken yakalandı ve salona çekildi. Esir alındı! Öğretmenlerde tek bir silah yoktu! Tebeşir tutan elleriyle, dışarıdan atılan benzin şişelerini havada yakalayıp, atanların üstüne geri atıyorlardıu. Bazı öğretmenlerin elleri yandı. Yüzlerce Kur’an Kursu ve İmam Hatip Okulu öğrencisi Alemdar Sineması’nı sarmış, öğretmenlerini diri diri yakmak için tekbir getiriyordu. Yüzlerce kişi, gözünü kan bürümüş barbar, Alemdar Sineması’na doğru, tekbir getiriyor, “Komünistlere ölüm!” sloganları atıyorlar içeri ye de yağmur gibi taşlar atılıyordu.  Bu tür eylemleri ilk kez görüyordum. Ne yapacağımı nasıl davranacağımı bilmiyordum. Bir süre etrafımda olan bitenlere bakarak ben de onlar gibi davranmaya başladım. Dışarıda benzin şişesini atanları, bazen  yere düşemeden havada kapıyor, ayni şişeyi geldiği yere fırlatıyordum. Yağmur gibi gelen taşları yerden kapıp, pencereden ya da açık kapıdan geldiği yere fırlatıyordum.  

İnsanlıktan çıkmış bir güruh, tekbir getiriyor, Allah adına insan yakmaya gelmişlerdi.  Aynı saldırganlar, sokakta yakaladıkları bir bayan öğretmeni çırılçıplak soydukları, bir faytona bindirerek ortalıktan dolaştırdıklarını sonradan öğrendik. Bunlar kendilerini Müslüman sayan Peygamber ahlakının savunan insanlardı.  Bu barbarlık Türkiye’nin ortasında Kayseri’de en koyu Müslümanlığı yaşandığı bir kentte oluyordu. Hükümet yetkililerinden ses seda yoktu.  

         Genel Kurul Salonu’nu korumakla görevlendirilmiş polisler bir anda ortalıktan kaybolmuşlardı.  Ortalıkta ne bir polis, ne de bir emniyet görevlisi vardı. Tam bir ölüm kalım savaşı veriyorduk! Fakir Baykurt perdeyle birlikte sahneden atlayıp yangını söndürmeye çalışırken ceketi bir çiviye takıldı, ceketin arka dikişi boydan boya söküldü! Fakir Baykurt’un eşi  Muzaffer Hanım, şok geçirmiş, Fakir’ini kurtarmaya çalışıyordu. Ceketin boydan boya yırtıldığını görünce  hemen çantasından iğne iplik çıkararak yırtılan ceketi dikiverdi.

Bu hengâme arasında Fakir Baykurt Kayseri’yi, iyi tanıyan, şube yönetim kurulundan iki arkadaşını yanına aldı. “Arkadaşlar, ben vilayete gideceğim! Siz yangını söndürmeye bakın!” dedi.

800 öğretmen, Anadolu’nun en güzel, en fedakâr, en yurtsever evlatları yürek yüreğe vermiş, tek bir akıl, tek yumruk olmuş, bu barbarlarla göğüs göğse kavga ediyor bir yandan da yangını söndürüyor, gelen taşlarla kendilerini savunuyorlar, hayatta kalmaya çalışıyordu. 

Bir ara dışarı baktığımızda, İki tabur asker gelmiş, sıra sıra dizilmiş, önlerinden tekbir getirerek öğretmenleri yakmaya gelenleri seyrediyor, başlarındaki yüzbaşı üstten gelecek emri bekliyormuş. Kayseri halkı kapılarını kapatmakla yetinmemiş, elleriyle yüzlerini gözlerini  kapatmış suskunluk içinde yakılmamızı bekliyordu. 

Fakir Baykurt, iki arkadaşıyla birlikte sinema salonunun yangın çıkış kapısından dikkatlice çıktı. Başında her zamanki köylü şapkası vardı. Şapkanın kangalını öne eğdi. Önce vilayete vardılar. Vali yerinde yoktu!

“Askerlerin yanına gidelim!” demiş.

“Tekbirrrr! Allah-ü Ekber! Komünistlere ölüm!” diyenlerin arasından yakayı ele vermeden geçerek yüzbaşının yanına varmış.

Fakir Baykurt her zamanki sakin üslubu ve kendinden emin olarak, 

“Yüzbaşım, gericiler, Menemen’de Kubilay’ın başını kesenler şimdi 800 öğretmeni, 800 vatan evladını yakmak istiyor! Alemdar Sineması’nda izinli, yasal bir genel kurulumuz var, Salonda bulunan 800 öğretmen yanmak üzeredir. Derhal askerinize emir verin! Tek güvencemiz sizsiniz!”

“Ben emir veremem! ”demiş Yüzbaşı

“O halde Genel Başkan olarak, ben emir veriyorum! Asker süngüyü taksın ve öğretmenleri yanmadan kurtarsın!”

Düşünmeye, tartışmaya zaman yoktu! Dakikalar öğretmenleri ölüme götürüyordu.

Yüzbaşı emir verdi!

“Süngü tak!”

Süngülü askerler, sert adımlarla saldırganların arasına girdi. Bazıları askere direnmek istedi! Yüzbaşı tabancasını havaya kaldırdı. Bir şarjör boşattı! İlk kaçanlar Kur’an kursu ve imam hatip okulu öğrencileri olmuştu. Hava sıcaktı! Kaçanların ayakları, toz kaldırmış, ortalığı pis bir toz bulutu ve genizleri yakan bir yanık kokusu kaplamıştı.

Askerler, öğretmenlerini kurtarmak için sinemaya giden yolları kesti ve etrafını çembere aldı.

Fakir Baykurt bu davranışından dolayı  yüzbaşıya teşekkür etti, gittiği yollardan geri geldi. Sinemanın ön kapısından içeri girdi. Öğretmenler canlarını kurtarmış olmanın heyecanı içindeydiler. Kimileri askerleri alkışladı, esir aldıkları Kur’an kursu öğretmenini yüzbaşıya teslim ettiler.

         Fakir Baykurt, sahneye çıktı! Gözleri çakmak çakmaktı! Bir anda alkış başladı. Öğretmenler canlarını kurtarmış olmanın sevinciyle, geleceğe olan umutlarıyla alkışlıyordu.

Fakir Baykurt, “Lütfen susun!” işareti yaptı. Öğretmenler sustu! Salonda çıt yoktu!

“Sevgili Arkadaşlarım! Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın değerli, yiğit delegeleri! Hepinize, hepimize geçmiş olsun! Menemen’de Kubilay’ın kafasını kesip kanını içenlerin ardılları bugün bizi yakmak istediler. Cesaretle, paniğe kapılmadan ateşi söndürdünüz! Bu bize bir ders olsun! Sevgili Arkadaşlarım! Bu koşullarda genel kurula burada devam etme olanağımız  kalmamıştır. Genel Kurulu burada kapatıyorum. Yaralıların yaraları sarılsın! Sizler de bir nefes alın! Yönetim Kurulu hemen toplanacak ve gerekli kararları alacaktır.” dedi.

TÖS Merkez Yönetim Kurulu, Genel Kurulun Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi Konferans Salonu’nda yapılmasına karar verdi. Tüm delegeler, genel kurulu izlemeye gelenler, davetliler askeri araçlara bindirildi. Silahlı askerlerin koruması altında Ankara’ya doğru yola çıkıldı. Kayseri olayları çoktan Ankara’da ve tüm Türkiye’de duyulmuştu.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe ve Ankara Üniversitesi devrimci öğrencileri, öğretim üyeleri, yakılmak istenen öğretmenlerini karşılamak için yollara dökülmüşlerdi. Siyasal Bilgiler Fakültesi, öyle bir gün, öyle bir heyecan daha görmemişti. Öğretmenler alkışlarla, marşlarla, çiçeklerle karşılandı. TÖS Genel Kurulu, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin büyük salonunda yeniden toplandı. Devrimdi, öğrenciler güvenliği üstlenmiş, etrafta kuş uçurtmuyorlardı.

800 öğretmeni yakmak isteyen hangi karanlık güçtü acaba? Bu karanlık güç ya da güçler neden, hangi amaçla öğretmenleri diri diri yakmak istemişti? Bu barbarlığa kimler alet olmuştu? Kur’an kursu ve imam hatip okulu öğrencilerini kimler ayaklandırıp ellerine benzin şişelerini vermişti? Kayseri halkı neden gözlerini, kulaklarını ve ağzını gözünü  kapamış, öğretmenleri yakmak isteyenlere “dur” dememişti? Öğretmenlerin kurtarmaya, aydınlatmaya çalıştığı halk, bu halk değil miydi? Geçmişte de komşusu ölüme götürülürken susan, görmezlikten gelen halk, gene bu halk değil miydi?

Bu olay o gün aydınlatılmış olsaydı, Maraş, Çorum katliamları, Sivas Madımak Oteli katliamı belki olmayacaktı. Kayseri yangınını tertipleyenler bir insanlık suçu işlemişlerdir. İnsanlık suçlarında zaman aşımı olmazdı. Bu nedenle bu olay yeniden ele alınmalı, insanlık suçu işleyenler ortaya çıkarılmalı, yasal işlemler yapılmalıdır diyoruz. 

Ertesi gün önce Malatya’ya oradan köye döndüm. Köye döndüğümü görenler hemen haberi anama iletmişlerdi. Anam yataktan doğrulmuş, dam başına çıkmış, gelişimi dört gözle bekliyordu. Eve yaklaştığımı gördüğü an koşa koşa gelip 

“Bu günleri gösteren Allah’a bin kere şükürler olsun” ağlayarak  boynuma sarıldı. Meğer anam bir gün önce  “Hasan’ımı yakmışlar” diyerek yüzünü gözünü paralamış yatak yorgan yatıyormuş. 

“Ne bileyim oğul” dedi Anam,  Kapının önünü süpürüyordum. Dışarıda birileri geldi. Eme hala dedi, “duydun mu? Kayseri'ye giden öğretmenleri  yakmışlar” deyince aklım başımdan gitti, kalbim çarptı,  gözlerim karardı başım döndü, sanki altımdan yer kaydı olduğu gibi yere düşmüşüm. Meğer o haberi bana veren de olayı Akçadağ’da gazete okuyan birinden duymuş. Gazetede bir haber varmış Kayseri’de 800 öğretmeni yakmışlar diye yazıyormuş. 

İşte yüreğini bir kıvılcımla yine ben tutuşturmuştum. Bugün ölümünün on üçüncü yıl dönümü, çektiğin acılar yetmiyormuş gibi, acılarına yine bir acıyla ciğerinin yanmasına ben sebep olmuştum.  Bilmem ben affedecek misin sevgili anacığım! 

 

 

Hiç yorum yok: