KEŞKE KURBAN YERİNE…
Hz. İbrahim'in hiç çocuğu
olmaz. 86 yaşına gelince davasını ve
ailesini devam ettirmek için Allah’tan bir evlat arzu ister.
Bana bir evlat verirsen
O'nu size kurban ederim" der. Hz.
İbrahim'e karısı Hz. Hacer’den bir erkek çocuk nasip eder. Bu çocuğa İsmail ismi verilir.
İsmail 7 yaşına gelince Hz. İbrahim bir rüya görür. Genellikle Peygamberleri peygamber yapan rüyalarıdır. Peygamberlerin rüyaları da vahi türündedir
Hz. İbrahim çaresiz bir şekilde Şam'dan Hz. Hacer ve Hz. İsmail'in yaşadığı Mekke'ye gelir. Niyeti evladını kurban etmektir. Ne kadar zor, ne kadar çetin bir hal... Peygamberlerin imtihanı da işte böyle büyük olurmuş
İbrahim'e karısı Hz. Hacer’den bir erkek çocuk nasip eder. Bu çocuğa İsmail ismi verilir.
İsmail 7 yaşına gelince Hz. İbrahim bir rüya görür. Genellikle Peygamberleri peygamber yapan rüyalarıdır. Peygamberlerin rüyaları da vahi türündedir
Hz. İbrahim çaresiz bir şekilde Şam'dan Hz. Hacer ve Hz. İsmail'in yaşadığı Mekke'ye gelir. Niyeti evladını kurban etmektir. Ne kadar zor, ne kadar çetin bir hal... Peygamberlerin imtihanı da işte böyle büyük olurmuş
Odun kesmeye gidercesine
Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'e bıçak ve ip almasını söyler. Görüntüde odun kesmeye gidiyorlar. Evden uzaklaşırlar. O esnada şeytan Hz. Hacer'e, Hz. İbrahim'e ve Hz. İsmail'e görünür. Hacer'e, "kocan oğlunu kesecek" der. Hz. İbrahim'e "insanoğlunu keser mi" der. Hz. İsmail'e; "baban seni kesmeye götürüyor" der.
Her üçü de şeytanı kovalar ve "Allah'ın hükmüne razı olduk" der.
Nihayet Mina-Müzdelife bölgelerine yakın bir yere gelince Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'i oturtup onunla sohbete başlar. Şöyle der:
"Oğulcağızım! Ben rüyamda seni kurban ediyor görüyorum. Bak bakalım, ne diyorsun bu işe. Babanla konuş bu işi. Bana teslim olacak mısın?"
Bir baba için bunu söylemek ne kadar zor ve ne kadar ağırdır. Hz. İbrahim bu emri paylaşır. Yüce Rabbin istediğini iletmekte tereddüt etmez. Oğlu Hz. İsmail ise tam bir tevekkül ve teslimiyetle şöyle cevap verir: "Babacığım! Emrolunduğunu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.
Sana direnmeyeceğim. Senin dediğini tartışmayacağım. Sana neden demeyeceğim. Sen ne ile emredildiysen onu yap. Beni sabreden olarak bulacaksın."
Hz. İbrahim oğlu İsmail'i alnı üstü yatırır. Kurban edecektir. İç âlemi elbette buruktur, mustariptir ama karara boyun eğmektedir.
Hz. İbrahim bıçağı çalacaktır ince et parçasına ama Rabbim bıçaktan kesebilme kudretini kaldırmıştır. Bıçak bir pamuk yumağı gibi boyundan geçer.
Hz. İbrahim kendinden geçer, Hz. İsmail kendinden geçer. Bıçak kendinden geçer.
Yüce Allah Halil'i (dostu) olan Hz. İbrahim bıçağa "kes" diyor, ama Halık (Yüce Yaratan) "kesme" diyor. Hangi bıçak kesebilir ki.
Ateş yakar elbette ama Yüce Allah yakma derse ateşe, hangi ateş Hz. İbrahim'i yakabilir ki. İşte bu da aynı böyledir. Kuralları koyan Yüce Kudret o kuralları (Sünnetullah'ı) başka kurallarla değiştirir. Güç onun, kudret onun, mal O'nun, mülk O'nun, söz O'nun, kalem O'nun, iktidar O'nun, hüküm O'nun.
Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'e bıçak ve ip almasını söyler. Görüntüde odun kesmeye gidiyorlar. Evden uzaklaşırlar. O esnada şeytan Hz. Hacer'e, Hz. İbrahim'e ve Hz. İsmail'e görünür. Hacer'e, "kocan oğlunu kesecek" der. Hz. İbrahim'e "insanoğlunu keser mi" der. Hz. İsmail'e; "baban seni kesmeye götürüyor" der.
Her üçü de şeytanı kovalar ve "Allah'ın hükmüne razı olduk" der.
Nihayet Mina-Müzdelife bölgelerine yakın bir yere gelince Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail'i oturtup onunla sohbete başlar. Şöyle der:
"Oğulcağızım! Ben rüyamda seni kurban ediyor görüyorum. Bak bakalım, ne diyorsun bu işe. Babanla konuş bu işi. Bana teslim olacak mısın?"
Bir baba için bunu söylemek ne kadar zor ve ne kadar ağırdır. Hz. İbrahim bu emri paylaşır. Yüce Rabbin istediğini iletmekte tereddüt etmez. Oğlu Hz. İsmail ise tam bir tevekkül ve teslimiyetle şöyle cevap verir: "Babacığım! Emrolunduğunu yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.
Sana direnmeyeceğim. Senin dediğini tartışmayacağım. Sana neden demeyeceğim. Sen ne ile emredildiysen onu yap. Beni sabreden olarak bulacaksın."
Hz. İbrahim oğlu İsmail'i alnı üstü yatırır. Kurban edecektir. İç âlemi elbette buruktur, mustariptir ama karara boyun eğmektedir.
Hz. İbrahim bıçağı çalacaktır ince et parçasına ama Rabbim bıçaktan kesebilme kudretini kaldırmıştır. Bıçak bir pamuk yumağı gibi boyundan geçer.
Hz. İbrahim kendinden geçer, Hz. İsmail kendinden geçer. Bıçak kendinden geçer.
Yüce Allah Halil'i (dostu) olan Hz. İbrahim bıçağa "kes" diyor, ama Halık (Yüce Yaratan) "kesme" diyor. Hangi bıçak kesebilir ki.
Ateş yakar elbette ama Yüce Allah yakma derse ateşe, hangi ateş Hz. İbrahim'i yakabilir ki. İşte bu da aynı böyledir. Kuralları koyan Yüce Kudret o kuralları (Sünnetullah'ı) başka kurallarla değiştirir. Güç onun, kudret onun, mal O'nun, mülk O'nun, söz O'nun, kalem O'nun, iktidar O'nun, hüküm O'nun.
O zaman şu vahiy gelir:
“Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Güzel amel işleyeni işte böyle mükâfatlandırırız. Bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik”
Hazret-i İbrahim, gökten inen koçu yakalayınca, oğlunun bağlarının çözüldüğünü görür.
“Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Güzel amel işleyeni işte böyle mükâfatlandırırız. Bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik”
Hazret-i İbrahim, gökten inen koçu yakalayınca, oğlunun bağlarının çözüldüğünü görür.
Eğer
İbrahim peygamber bu rüyayı görmemiş olsaydı. Bu gün hâlâ oğullarımızı Allah
adına kurban edecektik. Ve insan nesli kim bilir her yıl ne kadar kurban
verecekti. Erkekler azalınca nüfus da azalacaktı. Mezbahalarda gürül gürül akan
hayvan kanı yerine insan kanı akacaktı. Şimdi bazen kurban kesileceğini
hisseden hayvanlar sokak sokak nasıl kaçıp başını kurtarmaya çalışıyorsa, o
zaman oğlan çocuklar kesilmemek için sokak sokak kaçıp başını kurtarmaya
çalışacaktı. Kim bilir böyle bir manzarayı insanlar nasıl karşılayacaktı?
Gülerek mi ağlayarak mı? Karar sizin. Hz İbrahim’i Peygamber eden de bu
rüyadır.
O
güne kadar oğullarını Allah adına kurban verenler, bu güzel rüyadan sonra
oğullarını değil, erkek büyük baş, ya da küçükbaş hayvanlarını kurban ederler.
Bu durum günümüze kadar gelmiştir. O gün piyasada para yoktu, Piyasada değiş tokuş
işlemi geçerliydi. Şimdi piyasada bol para var. Piyasa çek senet ve para
üzerinde işliyor. Yani diyorum ki,
Keşke
şimdi birileri bir rüya görse, artık yeter tedavülden geçerli olan paradır, bu
zavallı hayvancıkların nesli kuruyor, bir hayvan kurban edip fakir fukaraya
dağıtacağım diyerek birbirimiz aldatmak yerine kavurma kıyma yapıp buzdolabına koyacağınıza
kurban değeri kadar parayı bir hayır kurumuna bağışlasanız olmaz mı? Mesela bir
eğitim kurumuna, ya da yoksul bir öğrenciye burs, ya da lösemili çocuklar
vakfına, kanser hastalarına bağış yapmak kurban kesmekten daha iyi olmaz mı?
Ben Kurban kesmeyi düşünmüyorum, Onun yerine böyle yapmayı daha uygun
görüyorum. Sizi bilmem…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder