14 Ekim 2025 Salı

 

 Mahkemeler, Hâkimler ve Kararlar

Hepimiz biliyoruz ki, “Tanrı insanları eşit yaratmıştır,” derler.
Ne güzel bir söz… Ama ne yazık ki doğru değildir.

Gerçekte durum böyle değildir. Bazı insanlar diğerlerine göre daha zekidir; bazıları doğuştan daha fazla imkâna sahiptir. Kimimiz daha zekiyiz, kimimiz değil. Kimi insanlar doğuştan daha fazla imkâna sahip, kimilerinin payına da yoksulluk düşmüş. Kimi kadınlar örgüyü, dikişi, yemeği daha iyi yapar; kimileri eline iğne alsa şaşırır. Kiminin sesi pürüzsüz, türküleri dinleyeni ağlatır; kimisi bir ezgiyi mırıldanmaktan bile acizdir. Kimileri doğuştan yetenekli ressamdır, kimileri düz bir çizgiyi bile eğri çizer.

Evet, hayat adil değildir. Ama bu ülkede insanlar yalnızca bir durumda eşit hale gelirler: Mahkeme salonunda,  Hukukun önünde.
Bir zenginle bir yoksulu, bir budalayla bir bilgeyi, Einstein’la bir cahili, bir kolej müdürüyle bir çobanı eşit gören tek kurum mahkemelerdir — tabii görevini hakkıyla yaparsa. Mahkemeler, insanlar arasında en üst düzeyde eşitliğin gözetildiği kurumlardır. Biz öyle biliriz, öyle inanırız.  Hukukun önünde herkesin eşit olduğu söylenir; biz de buna inanmak isteriz. Çünkü mahkemeler, insanın adaletle buluştuğu son duraktır.

Ama işte o “son durak” her zaman o kadar güvenli değildir.
Mahkemelerin mutlak dürüstlüğünden, hâkimlerin kusursuz kararlarından söz edemem. Bunu yaşayarak gördüm. Çünkü bir hâkimin vicdanı ne kadar berraksa, mahkemenin kararı da ancak o kadar doğrudur.

Bir ülkede hâkim güvenilirse, mahkeme de güvenilir.
Ama hâkim tarafsızlığını yitirirse, mahkeme artık adaletin değil, iktidarın kürsüsüne dönüşür.

Ve o zaman Tanrı’nın bile eşit yaratamadığı insanları, adalet de eşitleyemez

Hiç yorum yok: