16 Eylül 2010 Perşembe

ORAL ÇALIŞLAR'A MEKTUP

SAYIN ORAL ÇALIŞLAR,

14.09.2010 tarihli Radikal Gazetesinde yayınlanan “HALKA GÜVENMEYELİM PEKİ KİME GÜVENELİM?” başlıklı yazınızı okudum. Oral Çalışlar, Cumhuriyet Gazetesinde yazarken, her sabah kahvaltıyı Cumhuriyet Gazetesi ve Oral Çalışlar’la yapardık. Sonra ne oldu bilemiyorum. Yüzü gözüyle bizim Oral, fikri ve zikri ile başka bir Oral olarak çıktı karşımıza, bir türlü çıkaramadık. Bizim Oral’a bir şey mi içirdiler, yoksa bir hap mı yutturdular bilemiyorum. Bu aralar hap yutturmalar revaçta. Olabilir diye günlerce aylarca düşündüm durdum. Yoksa bu Oral, birlikte kahvaltı yaptığımız Oral Çalışlar olamaz. Oral Çalışlar’a cin çarpmış olamaz, şeytana da uyamaz. Ne oldu Oral Çalışlar’a?
Gördük ki, Oral’a bir haller olmuş. Belki ben değiştim deyip, geceden gündüze değişiverdi. O gün, Cumhuriyetçi olup, Cumhuriyet’te yazı yazan, Bağımsız, Laik, Sosyal Demokrat bir Hukuk Devletinden yana olan Çalışlar, sonra Cumhuriyet’e tu kaka deyip, yazarlarını da Ergenekoncu ilan etmez mi? Gördük ki Çalışlar, neo-liberal olmuş, yenidünya düzeninden yana, yeni paylaşımdan pay almak için yazılar yazıyor, solcuları aşağılıyor, horluyor, İslamcıları, sağcıları, milliyetçileri yüceltiyor, onlara övgüler diziyor, onları yere göğe sığdıramıyor. Aşk olsun Çalışlar’a yetişene. “İslamcıların, milliyetçilerin, sağcıların; solculara kıyasla halka daha yakın durdukları gerçeğini içine sindiremiyorlar” diye yazıyor Çalışlar, bir de “Hayırcıların kimyası bozulmuş” demez mi? Gel de bu pirincin taşını ayıkla şimdi.
Sayın Oral Çalışlar,
Biz sizi solcu biliyorduk, sizi demokrat devrimci biri olarak biliyorduk, meğer ne kadar yanılmışız, yanıldığımızı şimdi anlıyorum. İnsan yakın durur da, İslamcılara, sağcılara, milliyetçilere bu kadar mı yakın durur? Aşk olsun size Oral Çalışlar. Sizi ne kadar da çok sevmiştik, tabi Cumhuriyet’te yazdığınız günlerde. Haritaları boyamakta usta olduğunuz kadar, gözleri boyamakta, kafaları bulandırmakta da çok usta imişsiniz, Maşallah. Hani şu Türkiye haritasını önüne koyup, Anadolu’yu bir baştan, bir başa açık maviye boyayarak oralarda sanki hiç HAYIR oyu kullanılmamış, tümü Evet oyu kullanmış gibi gösterilerek zafer sarhoşluğu ile yazdığınız yazılardan anlıyoruz.
Sayın Oral Çalışlar, Sayın Oral Çalışlar,
Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, solcuların bu halkla problemi yok. Solcuların, bir geceden değişiveren liberallerle ve halkı kul köle yerine koyup onların dini duygularını sömürenlerle, etnik kimlikleri üzerinde politika yapanlarla, onları istismar edenlerle sorunları var. Onların liderleriyle sorunları var. Şöyle ki, AKP li belediyeler 40 ar bin, 50 şer bin kişilik iftar sofraları kurma yarışına bu dönemde girdiler. Her masaya birer Evet tabelası koydular, sizin deyiminizle böylece halka daha yakın durdular. Sonra yaşa var ol sesleri yükseldi. “Padişahım sen çok yaşa!” Sesleri yeri göğü inletti. Geldi kebaplar, yendi helvalar sonra duasını Başbakan yapınca, işte o an evet oyları yükselmeye başladı. Hatta Kâbey’e dek gidip EVET pankartı açıp, Suudileri Evet demeye çağırdılar. Nerdeyse miraca çıkıp Tanrıyla görüşüp tüm Müslüman âlemini Evet demeye çağıracak ve bununla ilgili Kuran’a bir ayet indirtecekti. Söz yerindeyse Ramazan ayını iyi kullandı Başbakan. Ramazan boyunca sanki ramazan davulcusuymuş gibi gece gündüz demedi yerde gökte dolaşarak gördüğü herkesi Evet demeye çağırdı. Yani Bayram gününü de iyi kullandı Başbakan. O gün halkın camiye sığmayacağını bildiği için, caminin içinde değil, kapısında durarak Medine dilencileri gibi mendil açacak kadar eğilip Evet oyu dilenmekle, Bayram gününü de kâra dönüştürdü. Böylece halka daha yakın durdu. Oysa din adamları vicdan sahibi insanlardır diye biliyorduk, ama din adamlarını yönlendirenler acaba ne kadar vicdan sahibidirler onu bilemiyorum.

Sayın Oral Çalışlar,
Siyasî tarihimizde açıkça bir siyasî partiyi desteklediğini beyan eden bir cemaat ya da tarikat lideri hatırlıyor musunuz? Hayır! Fethullah Hoca’nın 12 Eylül’de yapılacak referandumda taraf olması, Cumhuriyet dönemi siyaset tarihinde bir ilktir… Laiklik karşıtları ve ılımlı İslamcıların gerçek niyetlerini referandumda görmeye başladık. Gram Fuller, “Türkiye’nin Atatürkçülükle, Laik olmakla, batılılaşmakla İslam’dan uzaklaşmakla işi olamaz. Türkiye diğer İslam ülkeleri gibi İslami bir yönetimle yönetilmelidir. Türkiye batılı değil Ortadoğuludur ” diyor ve onun için Fethullah Gülen’i bağrına basmış, istediği gibi onu yönlendiriyor. Sizler de bu rüzgâra kendinizi kaptırmış gidiyorsunuz. Bakalım nerede duracaksınız?
Başbakan, Çorum mitinginde Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği’ni (TÜSİAD) kastederek “Bitaraf olan bertaraf olur” demedi mi? Bunlar sizin demokrasi kültürünüzde olabilir ama gerçek demokrasilerde bunların olması olası mı? Başbakan, ülkemizdeki her kurum, kuruluş, sendika, dernek ve demokratik kitle örgütünün kendilerinden yana taraf olmasını istiyor. Üstelik hiç etik olmayan bir yöntemle; korkutarak. Ülke içinde yetmiş tarikat ve cemaatle, Okyanus ötesi Cemaat liderinden dua alan Başbakan, yetmiş tarikatın yetmiş lideriyle, seksen bin camide okunan dualarla, halka yakın durduğunu mu sanıyorsunuz? Kazandığı ulvi zaferin sarhoşluğuyla ertesi gün yaptığı balkon konuşmasıyla, ülke içinde kendisine yakın duran tarikat ve cemaat liderlerini kendine taraf etti, yakın durmayanları da bertaraf etti. Meğer sizce Başbakan dediğin böyle oluyormuş. Okyanus ötesi liderini de yaptığı katkılarından dolayı önünden eğilmeyi unutmadı. İşte tüm bunlar halka yakın durmakla oluyor değil mi? Halkın kadrini kıymetini, İslamcılar sağcılar ve milliyetçiler biliyor ancak.
Başbakan hem Alevi açılımı yapacak, yedi sekiz kez Alevi çalıştayı yapacak. 2 Temmuz 1993 tarihinde 33 yazar, ozan ve düşünür ile iki otel çalışanının Madımak Oteli’nde yakılarak katledilmesinin yarası kapanmazken, hiçbir gömlek değiştirmeden aynı gömlekle meydan meydan dolaşıp “Artık dedelerden icazet almayacağız” diyerek Alevileri bir kez daha yaralamakla ve onları dışlamakla halka daha yakın durdu öyle mi? Oysa bu ülkede bırakın yüksek bir makamda bir Alevi bulmayı, bir ilkokulda Alevi bir müdüre rastlamak olası değil. Bu durumu başbakanın kendisi ve yanında gezdirdiği Milli Eğitim Bakanı da çok iyi bilmektedir. İşte tüm bunlar, halka daha yakın durmakla oluyormuş.
Bir de “Önemli olan boy değil, soy! soy!” diyerek insanların soyunu sopunu diline dolayarak, anasını babasını araştırarak, kafataslarını ölçerek halka daha yakın durulduğunu ilk kez sizden duyuyorum. Devletin, valilerini, kaymakamlarını AKP’nin şube başkanları gibi çalıştırmak, devletin tüm olanaklarını seferber ederek, memuruna, amirine barkot vererek mitinglere gelenlerle gelmeyenleri tespit ederek, ifade ettiğiniz gibi; İslamcılar, sağcılar, milliyetçiler halka daha yakın duruyorlar değil mi?
Sayın Oral Çalışlar,
Buna halkı anlamak mı, halkı aldatmak mı, halka yakın durmak mı denir? Bunu halkın psikolojisini anlayan sizlere sormak gerekir.
Ağustos ayında 40 derece sıcaklıkta Gaziantep’te kömür dağıtanlar, zemheri ayında Tunceli’nin suyu bulunmayan köylerine çamaşır makinesi dağıtanlar, elektriği olmayan yerlere buzdolabı dağıtanlar, fakir fukaraya değil, yandaşlarına çay şeker makarna paketleri dağıtanlar, solculara kıyasla halka daha yakın duruyorlar değil mi?
Sayın Oral Çalışlar,
Şimdi 12 Eylülcülerin yargılanma zamanıdır. Yanı 12 Eylül’le hesaplaşma dönemidir. Meydan meydan dolaşıp, avazınız çıktığı kadar bunun gürültüsünü kopardınız. Diyoruz ki buyurun yargılayın 12 Eylülcüleri!
Erdal Eren’in yaşını büyütüp idam edenler, bunun hesabını versinler şimdi. Sembolik olarak ekranlarda ağlamakla, timsah gözyaşlarını dökmekle, duygu sömürüsü yapmakla bu iş olmaz. Küçültsünler Kenan Evren’in yaşını ve yargılasınlar, kanunlarla yaşları büyütmek varsa küçültmek neden olmasın? Görünürde elli yaşında gibi görünüyor Kenan Evren. Aklı bilinci de yerinde Maşallah. Güvendiğiniz, toz kondurmadığınız iktidarda yürek varsa, kararlıysalar, buyursunlar yargılasınlar. Ama adım gibi biliyorum ki yargılayamazlar. 12 Eylül’ün ürünü olan AKP, yine 12 Eylül’ün ürünü olan 12 Eylül çocuklarını yargılayamaz. Amerika kendi çocuklarının icazeti dışında yargılanmasına izin veremez. Çünkü Bush’un kucağında oturanlarla, Hikmet Yar’ın dizlerinin dibinde oturanlar, Amerikan çocuklarına hesap soramazlar ve onları yargılayamazlar. İkisi de Amerikan patentli ürünlerdir. Biz şunu da iyi biliyoruz ki, AKP’nin yaptıkları yapacaklarının göstergesidir. İşte Hrant Dink davası gözümüzün önündedir. Başka kanıta, delile gerek yok. AİHM’nin ihlal gerekçesiyle Türkiye’yi manevi tazminat ve mahkeme masrafları olarak toplam 133.595 Avro ödemeye mahkûm etmesi, AKP hükümetinin adaletine indirilmiş en büyük tokat değil midir? Buna AKP adaleti denmez de ne denir. Başka yerde adalet aramaya gerek yok. Yine FIBA Basketbol Federasyonu’na ponpon dansçı kızların Türkiye Rusya maçında sahada şovlarını yaptırılmaması, onların yerine şalvarlı kızların çıkarılması nedeniyle 3.200 İsviçre Frangı ceza yemesi de ayrı bir adalet anlayışıdır. Yani ponpon kızlara tahammülü olmayan bir Başbakanın safında yer aldığınıza göre, halka ne kadar yakın durduğunuza varın kendiniz karar verin.
Ayrıca Türkiye’de halen parmak basmakla oy verildiği bir seçim ve referandumdan hangi milli iradeden bahsediyorsunuz. Bir tarafta kocalarından dayak yiyen kadınlar, töre cinayetleri ortadayken, diğer tarafta tarikat ve cemaat liderinden işaret alan müritlerin, ağasından talimat alan aşiretlerin, kendi öz iradesiyle oy kullandığına gerçekten inanıyor musunuz? Buna inanıyor ve güveniyorsanız yazıklar olsun sizlere ve yazdıklarınıza.
Sayın Oral Çalışlar,
Bize göre, gerek 12 Mart’ta, gerekse 12 Eylül’de evi başına yıkılmamış, anası ağlamamış solcu kalmamıştır. Solculuğun neslini kuruttular o gün. Size göre onlar halktan uzak durdukları için idamlara, işkencelere, hapislere maruz kaldılar. İslamcılar, sağcılar, milliyetçiler de halka daha yakın durdukları için onlar şimdi iktidar oldular. Çünkü onlar o gün kolluk kuvvetlerine yardımcı oluyorlardı.
Solcular da halka uzak durdukları için idam edildiler, işkence çektiler, içerde yattılar ve halen içerde yatan birçok yazar gazeteci ve aydınlar var.
Sayın Oral Çalışlar,
Eğer tarafsız bir yazarsanız, bu yazıyı parça pürçek değil, tam olarak sütununuzda yayınlar, yanıtınızı da verirseniz memnun olurum.
Şimdiden saygılarımı sunarım. 15.09.2010

Hiç yorum yok: