21 Kasım 2025 Cuma

 

BİR GÜNLÜĞÜNE CUMHURBAŞKANI OLSAM

CHP nin programının dinleyince “Bir günlüğüne Cumhurbaşkanı olsam nasıl bir program uygularım.” Sorusu aklıma geldi. Bir güne kaç kararname sığar bilmiyorum; yine de önceliklerimi sıralamak isterim.
Öncelikle çocuk işçiliğine kesin olarak son verirdim. Çocukların neden çalışmak zorunda kaldıklarını araştırır, onları bu mecburiyete iten tüm sebepleri ortadan kaldırır ve hepsini okula gönderirdim.

İkinci olarak, özel eğitim ve özel sağlık sistemini yeniden düzenlerdim. Tüm özel okulları ve özel hastaneleri kamulaştırır, eğitim ile sağlık hizmetlerini tamamen ücretsiz hale getirirdim.

Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gereği hukuka aykırı biçimde tutulan herkesi serbest bırakırdım.
Kamu yönetiminde kayyum uygulamasına son verir, seçimle gelen tüm yöneticileri görevlerine iade ederdim.

Adil bir vergi reformu uygular azdan az çoktan çok vergi alırdım.

Kamuda tasarruf tedbirlerini sıkı şekilde uygulayıp lüks yabancı araçları kaldırırdım. Fazla araçları satar, her kurumun yalnızca ihtiyacı kadar araç kullanmasını sağlardım. Atamaları ise yalnızca liyakat esasına göre yapardım.

Cumhurbaşkanının bu kadar araç,  bu kadar  korumaya gerek olmadığını düşünüyor  önceki cumhurbaşkanlarının kullandığı kadar araç ve koruma kadar eleman alırdım.

 Cumhurbaşkanının 13 uçağı olduğu söyleniyor; bunların en az onunu satar, yerine deprem ve yangın gibi afetlerde kullanılacak araçlar ve ekipmanlar aldırırdım.

Özellikle İstanbul için kapsamlı bir deprem hazırlık programı başlatırdım. Riskli yapıların hızla yıkılmasını, güvenli konutların yapılmasını ve yeni tedbirlerin derhâl uygulanmasını sağlardım. Çünkü depremin ne zaman olacağı belli olmaz.

Muhtemelen bir günde ancak bu kadar kararname çıkarabilirdim.

Bir günlük görev süremde, yalnızca acil sorunları çözmekle yetinmez; geleceğe dönük kalıcı adımların da temelini atardım.

Örneğin, tarım ve hayvancılığı yeniden ayağa kaldırmak için kapsamlı bir destek programı başlatırdım. Çiftçilerin borçlarını yapılandırır, üretim maliyetlerini düşürür, köyden kente göçü tersine çevirecek projeleri devreye sokardım. Üreten insanların yüzünü güldürmeden bir ülkenin büyümesi mümkün değildir.

Basın özgürlüğünü güvence altına alır, gazetecilerin korkmadan yazabildiği, televizyonların özgürce yayın yapabildiği bir ortam oluştururdum. Eleştirinin olmadığı bir yönetim, kendi karanlığında kaybolmaya mahkûmdur.

Kadınların ve gençlerin toplumsal hayatta eşit ve güçlü bir konuma gelmesini sağlayacak yasaları çıkarır, şiddetle mücadele konusunda sıfır tolerans politikasını hayata geçirirdim. Bir toplum ancak en çok ezilenlerini koruyabildiği ölçüde ileridir.

Bilim ve sanatın gelişmesi için yeni bir seferberlik başlatırdım. Üniversiteleri özgürleştirir, bilim insanlarının araştırma yapabileceği alanları genişletir, tiyatroları, sinemayı, edebiyatı destekleyen fonları artırırdım. Çünkü bilim ve sanat olmadan hiçbir ülke geleceğe güvenle yürüyemez.

Ve bütün bunlardan sonra, bir günün sonunda…
Belki de en önemli kararnameyi o zaman yayımlardım: Her yurttaşın kendini eşit, özgür ve güvende hissettiği bir ülke inşa etme hedefinin, devletin değişmez ilkesi olduğuna dair bir kararname.

Bir günlüğüne cumhurbaşkanı olmak, elbette bütün sorunları çözmeye yetmezdi. Ama doğru istikameti gösteren bir başlangıç olurdu.

Bir günün sınırlı zamanı içinde, ülkenin geleceğine ışık tutacak adımlar atmak için çalışmayı sürdürürdüm.
Sıradaki işim, ekonomiyi toplumun geniş kesimlerinin lehine dönüştürmek olurdu.

Öncelikle, dar gelirlilerin üzerindeki vergi yükünü hafifletir, büyük sermaye gruplarına verilen haksız teşvikleri gözden geçirirdim. Üretimi teşvik eden, istihdam yaratan ve emeği koruyan bir ekonomi politikasını yürürlüğe koyardım. Çünkü zengin daha zengin olurken yoksulun daha çok yoksullaştığı bir düzen sürdürülemez.

Ardından, çevre ve doğa için kapsamlı bir koruma programı başlatırdım.
Maden izinleri, orman talanları, derelerin ve göllerin kirletilmesi gibi uygulamaları derhal durdurur; doğayı insanın değil, insanı doğanın bir parçası olarak gören bir anlayışı yerleştirirdim.
Her şehirde yeşil alanları artırır, çocukların beton arasında değil, doğayla iç içe büyüyebileceği bir çevre oluştururdum.

Ulaşım ve kentleşme alanında da önemli kararlar alırdım. Toplu ulaşımı geliştirmek için büyük yatırımlar yapar, trafik sorununu azaltan çevreci projeleri hayata geçirirdim.
Plansız yapılaşmayı engelleyip şehirleri nefes alır hâle getirecek bir imar düzeni getirirdim.

Günün sonlarına yaklaşırken, demokrasi ve hukuk devleti konusunda belki de en hayati adımı atardım:
Yargı bağımsızlığını güvence altına alan bir reform paketini yürürlüğe sokar, mahkemelerin siyasi baskılardan tamamen arındırılmasını sağlardım. Çünkü adaletin olmadığı bir ülkede hiçbir reformun kalıcılığı olmaz.

Ve bütün bunları yaptıktan sonra, görevimin son saatlerinde bir kez daha ülkeye bakar, alınan kararların toplumda nasıl karşılık bulacağını düşünürdüm. Bir günün süresi elbette yetersizdi; ama doğru yönde atılmış bir adımın bile ülkeye umut vereceğini bilirdim.

Belki de en büyük kazanç, insanların geleceğe yeniden umutla bakması olurdu.

 

Hiç yorum yok: