BİR
GÜNLÜĞÜNE CUMHURBAŞKANI OLSAM
CHP nin
programının dinleyince “Bir günlüğüne
Cumhurbaşkanı olsam nasıl bir program uygularım.” Sorusu aklıma geldi. Bir
güne kaç kararname sığar bilmiyorum; yine de önceliklerimi sıralamak isterim.
Öncelikle çocuk işçiliğine kesin olarak son verirdim. Çocukların neden
çalışmak zorunda kaldıklarını araştırır, onları bu mecburiyete iten tüm
sebepleri ortadan kaldırır ve hepsini okula gönderirdim.
İkinci
olarak, özel eğitim ve özel sağlık sistemini yeniden düzenlerdim. Tüm
özel okulları ve özel hastaneleri kamulaştırır, eğitim ile sağlık hizmetlerini
tamamen ücretsiz hale getirirdim.
Ayrıca,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gereği hukuka aykırı biçimde
tutulan herkesi serbest bırakırdım.
Kamu yönetiminde kayyum uygulamasına son verir, seçimle gelen tüm
yöneticileri görevlerine iade ederdim.
Adil bir
vergi reformu uygular azdan az çoktan çok vergi alırdım.
Kamuda tasarruf
tedbirlerini sıkı şekilde uygulayıp lüks yabancı araçları kaldırırdım.
Fazla araçları satar, her kurumun yalnızca ihtiyacı kadar araç kullanmasını
sağlardım. Atamaları ise yalnızca liyakat esasına göre yapardım.
Cumhurbaşkanının
bu kadar araç, bu kadar korumaya gerek olmadığını düşünüyor önceki cumhurbaşkanlarının kullandığı kadar araç
ve koruma kadar eleman alırdım.
Cumhurbaşkanının 13 uçağı olduğu söyleniyor;
bunların en az onunu satar, yerine deprem ve yangın gibi afetlerde
kullanılacak araçlar ve ekipmanlar aldırırdım.
Özellikle
İstanbul için kapsamlı bir deprem hazırlık programı başlatırdım. Riskli
yapıların hızla yıkılmasını, güvenli konutların yapılmasını ve yeni tedbirlerin
derhâl uygulanmasını sağlardım. Çünkü depremin ne zaman olacağı belli olmaz.
Muhtemelen
bir günde ancak bu kadar kararname çıkarabilirdim.
Bir günlük
görev süremde, yalnızca acil sorunları çözmekle yetinmez; geleceğe dönük kalıcı
adımların da temelini atardım.
Örneğin, tarım
ve hayvancılığı yeniden ayağa kaldırmak için kapsamlı bir destek programı
başlatırdım. Çiftçilerin borçlarını yapılandırır, üretim maliyetlerini düşürür,
köyden kente göçü tersine çevirecek projeleri devreye sokardım. Üreten
insanların yüzünü güldürmeden bir ülkenin büyümesi mümkün değildir.
Basın
özgürlüğünü güvence altına alır, gazetecilerin korkmadan yazabildiği, televizyonların
özgürce yayın yapabildiği bir ortam oluştururdum. Eleştirinin olmadığı bir
yönetim, kendi karanlığında kaybolmaya mahkûmdur.
Kadınların
ve gençlerin toplumsal
hayatta eşit ve güçlü bir konuma gelmesini sağlayacak yasaları çıkarır,
şiddetle mücadele konusunda sıfır tolerans politikasını hayata geçirirdim. Bir
toplum ancak en çok ezilenlerini koruyabildiği ölçüde ileridir.
Bilim ve
sanatın gelişmesi için yeni bir seferberlik başlatırdım. Üniversiteleri
özgürleştirir, bilim insanlarının araştırma yapabileceği alanları genişletir,
tiyatroları, sinemayı, edebiyatı destekleyen fonları artırırdım. Çünkü bilim ve
sanat olmadan hiçbir ülke geleceğe güvenle yürüyemez.
Ve bütün
bunlardan sonra, bir günün sonunda…
Belki de en önemli kararnameyi o zaman yayımlardım: Her yurttaşın kendini
eşit, özgür ve güvende hissettiği bir ülke inşa etme hedefinin, devletin
değişmez ilkesi olduğuna dair bir kararname.
Bir
günlüğüne cumhurbaşkanı olmak, elbette bütün sorunları çözmeye yetmezdi. Ama
doğru istikameti gösteren bir başlangıç olurdu.
Bir günün
sınırlı zamanı içinde, ülkenin geleceğine ışık tutacak adımlar atmak için
çalışmayı sürdürürdüm.
Sıradaki işim, ekonomiyi toplumun geniş kesimlerinin lehine dönüştürmek
olurdu.
Öncelikle,
dar gelirlilerin üzerindeki vergi yükünü hafifletir, büyük sermaye gruplarına
verilen haksız teşvikleri gözden geçirirdim. Üretimi teşvik eden, istihdam
yaratan ve emeği koruyan bir ekonomi politikasını yürürlüğe koyardım. Çünkü
zengin daha zengin olurken yoksulun daha çok yoksullaştığı bir düzen
sürdürülemez.
Ardından, çevre
ve doğa için kapsamlı bir koruma programı başlatırdım.
Maden izinleri, orman talanları, derelerin ve göllerin kirletilmesi gibi
uygulamaları derhal durdurur; doğayı insanın değil, insanı doğanın bir parçası
olarak gören bir anlayışı yerleştirirdim.
Her şehirde yeşil alanları artırır, çocukların beton arasında değil, doğayla iç
içe büyüyebileceği bir çevre oluştururdum.
Ulaşım ve
kentleşme alanında da
önemli kararlar alırdım. Toplu ulaşımı geliştirmek için büyük yatırımlar yapar,
trafik sorununu azaltan çevreci projeleri hayata geçirirdim.
Plansız yapılaşmayı engelleyip şehirleri nefes alır hâle getirecek bir imar
düzeni getirirdim.
Günün
sonlarına yaklaşırken, demokrasi ve hukuk devleti konusunda belki de en
hayati adımı atardım:
Yargı bağımsızlığını güvence altına alan bir reform paketini yürürlüğe sokar,
mahkemelerin siyasi baskılardan tamamen arındırılmasını sağlardım. Çünkü
adaletin olmadığı bir ülkede hiçbir reformun kalıcılığı olmaz.
Ve bütün
bunları yaptıktan sonra, görevimin son saatlerinde bir kez daha ülkeye bakar,
alınan kararların toplumda nasıl karşılık bulacağını düşünürdüm. Bir günün
süresi elbette yetersizdi; ama doğru yönde atılmış bir adımın bile ülkeye umut
vereceğini bilirdim.
Belki de en
büyük kazanç, insanların geleceğe yeniden umutla bakması olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder