Dreyfus Davası – Kısa Özet
Dreyfus Davası (1894–1906), Fransa’yı derinden sarsan siyasi, hukuki ve toplumsal bir skandaldır. Yahudi kökenli Fransız subayı Alfred Dreyfus, Almanlara casusluk yaptığı iddiasıyla sahte delillerle suçlanmış, gizlice yürütülen duruşmada mahkûm edilmiş ve Şeytan Adası'na sürülmüştür.
Dreyfus’un suçsuzluğunu kanıtlayan gerçek delilleri bulan Albay Picquart, susturulmak için Tunus’a gönderilir; asıl suçlunun Binbaşı Esterhazy olduğu anlaşılır ancak ordu yine de Dreyfus’un yeniden yargılanmasını engeller.
Bu haksızlık karşısında ünlü yazar Emile Zola, 1898’de “J’Accuse – Suçluyorum” başlıklı mektubuyla generalleri, yargıçları ve devleti sert şekilde suçlayarak büyük bir tartışma başlatır. Zola yargılanır, tehdit edilir ve bir süre ülkeyi terk etmek zorunda kalır. Buna rağmen davaya büyük bir toplumsal destek oluşur. Fransa ikiye bölünür: Dreyfuscüler (adalet isteyenler) ve karşıtları (ırkçılar, ordu yanlıları).
1899’da dava yeniden görülür; Dreyfus’a yine ceza verilir fakat Cumhurbaşkanı onu affeder. 1906’da üçüncü kez yargılanır ve sonunda beraat eder, rütbeleri geri verilir. 1. Dünya Savaşı’na katılır ve 1935’te ölür.
Davanın önemi yalnızca bir askerin haksızlığa uğraması değildir; aydın kavramı, yargının siyasallaşmasının tehlikeleri, ırkçılığın toplumu çökerten niteliği, devletin yalanlarına karşı direniş ve edebiyatın siyaseti etkileyebilmesi gibi alanlarda büyük etkiler yaratmıştır.
Zola’nın cesur çıkışı, edebiyatın tarih değiştirebilecek gücü olduğunu göstermiştir. Dreyfus’un gerçek anlamda aklanması ise ancak 1995–1997 yıllarında, Fransız ordusunun özrüyle tamamlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder